Search
English Turkish Sentence Translations Page 420
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Jenna: He's really friendly. | Oldukça cana yakın. | 247F-1 | 2011 | |
| Welcome shots for everyone. I made it myself. | Herkes için hoşgeldin içkisi. Kendim yaptım. | 247F-1 | 2011 | |
| You are too kind. There you go. | Çok naziksin. Buyrun. | 247F-1 | 2011 | |
| One for the lovely lady. | Bir tane sevgili bayana. | 247F-1 | 2011 | |
| Wade: There you go. Ian: Thank you, sir. | Buyrun. Sağ olun, bayım. | 247F-1 | 2011 | |
| Jenna. No, thank you. | Jenna. Hayır, sağ olun. | 247F-1 | 2011 | |
| Are you sure? Yeah. | Emin misin? Evet. | 247F-1 | 2011 | |
| All right. I'll take that. | Tamam. Ben alırım. | 247F-1 | 2011 | |
| Hey, Wade, where did you put the bags? | Hey, Wade, valizleri nereye koydun? | 247F-1 | 2011 | |
| Just inside the door. Okay. | Hemen kapıdan girişte. Tamam. | 247F-1 | 2011 | |
| Well, a celebration calls for mead. | Pekâlâ, bal likörü için bir kutlama çağrısı. | 247F-1 | 2011 | |
| What's mead? Moonshine. | Bal likörü mü? Kaçak içki. | 247F-1 | 2011 | |
| Oh, dear. Ooh. | Oh, tanrım. Ooh. | 247F-1 | 2011 | |
| Wade: Bottoms up. Michael: One can only hope. | Dibini görelim. Sadece biri ümit edebilir. | 247F-1 | 2011 | |
| Moonshine. | Kaçak içki. | 247F-1 | 2011 | |
| Make sure to come back and eat. Oh, I never miss a meal. | Akşam yemeği için geri dön. Oh, bir yemeği asla kaçırmam. | 247F-1 | 2011 | |
| Wade, is it okay if I? No problem. | Wade, bunu almamda bir sakınca? Sorun yok. | 247F-1 | 2011 | |
| I made it for you guys. There's a case of beer in the fridge. | Onu sizler için yaptım çocuklar. Dolapta bir kasa bira var. | 247F-1 | 2011 | |
| And if you need more, just let me know. | Ve eğer fazlasına ihtiyacınız olursa, yalnızca bilmem yeterli. | 247F-1 | 2011 | |
| Wade, you rock. You're awesome. | Wade, kral adamsın. Harikasın. | 247F-1 | 2011 | |
| Let's do it. Party! Wade: All right, have fun, guys. | Hadi parti yapalım! Tamam, iyi eğlenceler çocuklar. | 247F-1 | 2011 | |
| Come on, Beau, let's go. | Hadi, Beau, gidelim. | 247F-1 | 2011 | |
| Renee: Wow. All right, so I looked this up. | Vay. Tamam, yani buna saygı duyarım. | 247F-1 | 2011 | |
| Renee: This is really beautiful. | Bu çok güzel. | 247F-1 | 2011 | |
| Mead dates back to around 7,000 BC. | Bal likörünün tarihçesi milattan önce 7000'lere dayanır. | 247F-1 | 2011 | |
| What? Oh, yeah. | Ne? Oh, evet. | 247F-1 | 2011 | |
| And it will be everywhere at the pagan festival. | Pagan festivalinde her taraf bununla dolu olacak. | 247F-1 | 2011 | |
| It's a big pagan tradition. Those cavemen were getting down. | Büyük bir pagan geleneği. O mağara adamları kafayı buluyordu. | 247F-1 | 2011 | |
| I hope Wade comes back soon. He'll come back. | Umarım Wade erken döner. Geri gelecek. | 247F-1 | 2011 | |
| I don't want him to feel like we're ungratefuI. | Nankör olduğumuzu düşünmesini istemiyorum. | 247F-1 | 2011 | |
| No, no, he's cooI. He'll definitely come back. | Hayır, hayır o iyidir. Kesinlikle geri dönecek. | 247F-1 | 2011 | |
| All right, you guys, so the bedrooms are upstairs. | Tamam, çocuklar, yatak odaları yukarıda. | 247F-1 | 2011 | |
| You two can take one. The other one's for Jenna. | Siz ikiniz birini alın. Diğeri Jenna için. | 247F-1 | 2011 | |
| What about you? | Sen ne yapacaksın? | 247F-1 | 2011 | |
| Me I get the couch. | Ben mi, kanepede yatacağım. | 247F-1 | 2011 | |
| Well, we're gonna go get settled. | Şey, biz gidip yerleşelim. | 247F-1 | 2011 | |
| You know, you can take the bedroom. | Bilirsin, yatak odasını alabilirsin. | 247F-1 | 2011 | |
| No, that's okay. This is the most comfortable couch in the world. | Hayır, sorun değil. Bu, dünyanın en rahat kanepesidir. | 247F-1 | 2011 | |
| Oh, God. | Oh, tanrım. | 247F-1 | 2011 | |
| Indeed, yeah. | Cidden, evet. | 247F-1 | 2011 | |
| I don't think we want to hear what comes next. | Yukarıda olacakları duymak isteyeceğimizi sanmam. | 247F-1 | 2011 | |
| Can I get you a beer? Please. | Sana bir bira getireyim mi? Lütfen. | 247F-1 | 2011 | |
| Cool. | Harika. | 247F-1 | 2011 | |
| All right, well, I guess | Tamam, iyi, sanırım beni | 247F-1 | 2011 | |
| you can watch me make dinner. | yemek hazırlarken izleyebilirsin. | 247F-1 | 2011 | |
| No, but I will help. | Hayır, ama yardım edeceğim. | 247F-1 | 2011 | |
| Even better. | Çok daha iyi. | 247F-1 | 2011 | |
| So why an English degree? | Pekâlâ, neden İngilizce diploması? | 247F-1 | 2011 | |
| 'Cause he likes poverty. | Çünkü o yoksulluğu sever. | 247F-1 | 2011 | |
| I don't see you making six figures. | Altı haneli paralar kazandığını hiç görmedim. | 247F-1 | 2011 | |
| Oh, good job. 'Cause I don't have to. | Oh, iyi iş. Çünkü mecbur değilim. | 247F-1 | 2011 | |
| Renee is bringing home all the big bucks. Ain't that right, baby? | Büyük paraları eve Renee getiriyor. Doğru değil mi, bebeğim? | 247F-1 | 2011 | |
| She's wearing the pants too, if you're cool with that. | Aynı zamanda pantolonu da o giyiyor, eğer bununla bir sorunun yoksa. | 247F-1 | 2011 | |
| Mm hmm, just so I can take them off. | Mm hmm böylece pantolonunu çıkartabilirim. | 247F-1 | 2011 | |
| No, seriously, why? | Hayır cidden, neden? | 247F-1 | 2011 | |
| I don't know. I always had a fascination with literature. | Bilmem. Edebiyat beni her zaman cezbetmiştir. | 247F-1 | 2011 | |
| And I've always loved to write. | Ve her zaman, yazmayı sevdim. | 247F-1 | 2011 | |
| I started off in the sciences, | Bilimle ilgili yazmaya başladım, | 247F-1 | 2011 | |
| but that just didn't feel like the right direction for me. | fakat bunun benim için doğru bir yön olmadığını hissettim. | 247F-1 | 2011 | |
| Sciences? Yeah. | Bilim mi? Evet. | 247F-1 | 2011 | |
| He was a physics major. Physics? Really? | Fizik uzmanıydı. Fizik mi? Gerçekten mi? | 247F-1 | 2011 | |
| Stuff that only God should know. | Sadece tanrının bilmesi gereken şeyler. | 247F-1 | 2011 | |
| Yeah, stuff that only God should know. | Evet, sadece tanrının bilmesi gereken şeyler. | 247F-1 | 2011 | |
| So what are you gonna do teach? | Peki ne yapacaksın? Öğretmenlik mi? | 247F-1 | 2011 | |
| No, I don't think I want to teach. | Hayır, öğretmen olmak istediğimi sanmıyorum. | 247F-1 | 2011 | |
| I want to reach a wider audience than that. | Ondan daha geniş bir kitleye ulaşmak istiyorum. | 247F-1 | 2011 | |
| Writing for publication was my major | Yayımlamak için yazmak en büyük, | 247F-1 | 2011 | |
| and communication was my minor. | iletişim ise en küçük hedefim. | 247F-1 | 2011 | |
| So writing? | Bu yüzden yazıyorsun. | 247F-1 | 2011 | |
| Bingo. | Bingo. | 247F-1 | 2011 | |
| True poverty. | Gerçek yoksulluk. | 247F-1 | 2011 | |
| Thank you. Thank you for your support. | Sağ ol. Desteğin için sağ ol. | 247F-1 | 2011 | |
| I'm gonna make it a long way with all of this support. | Bu destek sayesinde çok uzun bir yol alacağım. | 247F-1 | 2011 | |
| Anytime, man. Good luck with that. | Her zaman, adamım. İyi şanslar. | 247F-1 | 2011 | |
| I keep telling Ian he needs to move up here and work with me. | Ian'a sürekli buraya taşınmasını ve benimle çalışmasını söylüyorum. | 247F-1 | 2011 | |
| Life's a vacation and you get paid for it. | Hayat bir tatildir ve bunun için para alırsınız. | 247F-1 | 2011 | |
| Wade, you can count me in. Cheers to that. | Wade, beni dahil edebilirsin. Buna kadeh kaldıralım. | 247F-1 | 2011 | |
| You know, in no way do I mean to offend you, | Bilirsin, asla sana karşı gelmek gibi değil, | 247F-1 | 2011 | |
| because I love you, | çünkü seni seviyorum, | 247F-1 | 2011 | |
| but I just feeI like I'm meant for something more, you know, | ama daha fazlası için yaratıldığımı hissediyorum, | 247F-1 | 2011 | |
| something with more significance, something with weight, | bilirsin, daha anlamlı, daha ağır, | 247F-1 | 2011 | |
| something that matters. | daha önemli şeyler için. | 247F-1 | 2011 | |
| Well, I think having fun and making people happy | Şey, bence eğlenmek ve insanları mutlu etmek | 247F-1 | 2011 | |
| that's what matters, right? | önemli olan bunlar, değil mi? | 247F-1 | 2011 | |
| Ian: Fair enough. | Yeterince adil. | 247F-1 | 2011 | |
| Hey, Beau. | Hey, Beau. | 247F-1 | 2011 | |
| Are you lonely out here? | Dışarıda yalnız mı kaldın? | 247F-1 | 2011 | |
| What are you looking at? | Neye bakıyorsun? | 247F-1 | 2011 | |
| Good boy. | Uslu çocuk. | 247F-1 | 2011 | |
| Look how cute you are. | Ne kadar şirin olduğuna bir bak. | 247F-1 | 2011 | |
| So what do you think? | Peki ne düşünüyorsun? | 247F-1 | 2011 | |
| About all this the food, the fun, the cabin. | Tüm bunlar yemek, eğlence, kulübe. | 247F-1 | 2011 | |
| It's not very often that you go out of your comfort zone. | Rahat yaşam alanından çıktığın pek görülmemiştir. | 247F-1 | 2011 | |
| I just want to make sure that you're having fun. | Sadece eğlendiğinden emin olmak istedim. | 247F-1 | 2011 | |
| No, it's good. I'm having a really great time. | Hayır, güzel. Gerçekten iyi vakit geçiriyorum. | 247F-1 | 2011 | |
| So let's go. Okay. | Öyleyse gidelim. Tamam. | 247F-1 | 2011 | |
| Now, that's what I like to see friends having fun. | Tam da görmeyi sevdiğim şey, arkadaşlar eğleniyor. | 247F-1 | 2011 | |
| Make sure you take your camera tonight, | Bu gece kameranı yanına al. | 247F-1 | 2011 | |
| 'cause there's gonna be fireworks. | Çünkü havai fişek gösterisi olacak. | 247F-1 | 2011 | |
| Oh, and don't forget your invitations, | Oh, davetiyelerinizi unutmayın çünkü | 247F-1 | 2011 |