Search
English Turkish Sentence Translations Page 50
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
And that... | ve bu... | 12-1 | 2007 | |
And that only that kid had one. | Ve sadece bu çocukta, bir tane olduğu söylendi. | 12-1 | 2007 | |
You remember? | Hatırladınız mı? | 12-1 | 2007 | |
In court they kept saying that it was... | Mahkemede bunun eşsiz bir bıçak... | 12-1 | 2007 | |
...a unique knife. | ...olduğunu söylediler. | 12-1 | 2007 | |
Special. | Özel. | 12-1 | 2007 | |
Here. | İşte. | 12-1 | 2007 | |
Let me see. | Bakayım. | 12-1 | 2007 | |
Yeah. This is a specialized knife. | Evet. Bu özel bir bıçak. | 12-1 | 2007 | |
Used by some units of the special forces. | Özel kuvvetlerin bazı birimlerinde kullanılır. | 12-1 | 2007 | |
Similar to the American model CQC 7 "hand to hand combat". | Amerikan modellerine benziyor CQC 7 "Teke tek yakın dövüş". | 12-1 | 2007 | |
Made by Ernst Emerson. | Ernst Emerson yapımı. | 12-1 | 2007 | |
It's monogrammed. | Baş harflerini yazmış. | 12-1 | 2007 | |
The kid could've brought this knife from Chechnya. | Çocuk bıçağı Çeçenistan’dan getirmiş olmalı. | 12-1 | 2007 | |
They're black market there. | Orada karaborsada vardır bunlardan. | 12-1 | 2007 | |
You can't buy a knife like this in Moscow. | Moskova'da böyle bir bıçak bulamazsın. | 12-1 | 2007 | |
This knife has devastating stabbing power. | Bıçağın müthiş bir saplanma gücü var. | 12-1 | 2007 | |
Oh my! | Tanrım! | 12-1 | 2007 | |
PAPA MAMA | Baba, Anne. | 12-1 | 2007 | |
It's that... | İşte bu... | 12-1 | 2007 | |
A major in the special forces. | Özel kuvvetlerde önemlidir. | 12-1 | 2007 | |
His unit was fighting in the area where the defendant lived. | Adamın birliği zanlının yaşadığı yerlerde savaşıyordu. | 12-1 | 2007 | |
Later he adopted him. | Sonra çocuğu evlat edindi. | 12-1 | 2007 | |
Did you lose something? | Bir şey mi kaybettin? | 12-1 | 2007 | |
Hey, what if... No. | Peki ya... Hayır. | 12-1 | 2007 | |
Those soldiers were the ones who killed the boy's parents? | ...bu askerler, çocuğun ailesini katledenlerse... | 12-1 | 2007 | |
That's motive. Motive for murder. Oh God. Revenge. | İşte neden. Cinayet nedeni. Tanrım. İntikam. | 12-1 | 2007 | |
Yes, but he had known the boy since he was 5... | Evet de, adam, çocuğu 5 yaşından beri tanıyor... | 12-1 | 2007 | |
...and was a family friend. | ...ve bir aile dostuydu. | 12-1 | 2007 | |
What about the knife. Do we know whose it is? | Peki ya bıçak? Kimin olduğunu biliyor muyuz? | 12-1 | 2007 | |
There are initials on it. | Üzerinde baş harfleri var. | 12-1 | 2007 | |
No, the initials don't match anyone in the case. | Maalesef bu harfler, davadaki hiç kimseyle uyuşmuyor. | 12-1 | 2007 | |
It's a rare knife. It was kept at home. | Bu çok nadir bulunan bir bıçak Evde korunmuş. | 12-1 | 2007 | |
The kid carried it with him all the time. | Çocuk her zaman yanında taşıyormuş onu. | 12-1 | 2007 | |
His friends saw him with it. They said all this in court. | Bütün arkadaşları mahkemede, bıçağı onun yanında gördüklerini söylediler.. | 12-1 | 2007 | |
They kept saying it was an exceptionally rare knife. | ...aynı zamanda nadir bulunan bir bıçak olduğunu da söylüyorlardı. | 12-1 | 2007 | |
Just listen to what you're suggesting. | Ne ima ettiğinizi bir dinleyin. | 12-1 | 2007 | |
What is it? | Neymiş? | 12-1 | 2007 | |
Can't find it. The kid's in the park. | Onu bulamadılar. Çocuk parkta... | 12-1 | 2007 | |
Just walking, walking... | ..öylece yürür, yürür. | 12-1 | 2007 | |
And suddenly some guy comes up to him and says: | Aniden bir adam onu yanına çağırır ve şöyle der: | 12-1 | 2007 | |
"Hey kid, do you happen to know where they sell good knives?" | "İyi bir bıçak nerede satılır, biliyor musun?" | 12-1 | 2007 | |
And he says: "Why, yes! I have a good knife right here. A very good one. | Çocuk der ki: "Neden ki, Evet! Burada iyi bir bıçağım var. Bayağı iyi bir şey... | 12-1 | 2007 | |
Rare. Unique. Yes". | ...Nadir. Eşsiz. Evet". | 12-1 | 2007 | |
And he sells it to him. Yes. | Ve ona satar. | 12-1 | 2007 | |
The boy sold him this knife. The man bought it and went and killed his dad! | Çocuk onu adama satar ve adam da gidip babayı öldürür. | 12-1 | 2007 | |
It's totally lun icrous! | Bu tamamen salçalık! | 12-1 | 2007 | |
What? "Lud icrous". | Ne? "Saçmalık". | 12-1 | 2007 | |
Wait, wait! | Bekle, bekle! | 12-1 | 2007 | |
What about the money? | Peki ya para? | 12-1 | 2007 | |
They found 7 thousand in his pocket! | Cebinde 7000 buldular! | 12-1 | 2007 | |
The same exact amount as... | Bu babasının o gün aldığı... | 12-1 | 2007 | |
...the pension the father received that day. He didn't sell any knife! | ...emekli ikramiyesiyle aynı miktar. Bıçağı filan satmadı yani! | 12-1 | 2007 | |
He killed him and robbed him. | Çocuk onu öldürdü ve parasını aldı. | 12-1 | 2007 | |
There's no sense in listening to the defendant's lies... | Sanığın yalanlarını dinlemek için hiç bir neden yok... | 12-1 | 2007 | |
You can't get another knife like that, guys. I found it! | Böyle başka bir bıçak bulamazsınız beyler. Ben buldum! | 12-1 | 2007 | |
Thank God. The key is tiny, I thought I lost it. | Tanrıya şükür. Anahtar küçük olduğundan, kaybettiğimi sanıyordum. | 12-1 | 2007 | |
But it was hiding in my pocket. There... | Ama cebimde gizlenmiş. Burada işte... | 12-1 | 2007 | |
I also thought that the knife was unique, special. | Aynı zamanda bıçağın eşsiz olduğunu düşündüm, özel bir şey. | 12-1 | 2007 | |
And that only he had one. | Sadece ona ait olan. | 12-1 | 2007 | |
Look. | Bak. | 12-1 | 2007 | |
One and the same. | Aynısı. | 12-1 | 2007 | |
With a receipt. | Hem de faturalı. | 12-1 | 2007 | |
They said it's unique, special and that only he had one. | Onlar, bıçağın eşsiz olduğunu söyleyedursun... | 12-1 | 2007 | |
At the "Extreme" market you can get one easily. | ..."Extreme" marketten siz de gidip alabilirsiniz bir tane. | 12-1 | 2007 | |
So what's that prove? | Peki bu neyi kanıtlar? | 12-1 | 2007 | |
That the Chechen didn't kill his father? | Çeçen çocuğun babasını öldürmediğini mi? | 12-1 | 2007 | |
No, it proves nothing. Can we smoke here? | Hayır, bir şeyi kanıtlamaz elbette. Burada sigara içiliyor mu? | 12-1 | 2007 | |
Why not? We're locked in. | Neden olmasın? Nasılsa kilitliyiz içeride. | 12-1 | 2007 | |
Ashtray. May I? | Ashtray. Ben de alabilir miyim? | 12-1 | 2007 | |
Thanks. I had a different goal. So you found the knife. | Teşekkürler. Ben farklı bir yere varacağım. Demek bıçağı buldun. | 12-1 | 2007 | |
Bought it. OK, bought. What's the difference? | Satın aldım. Peki tamam, aldın. Ne fark eder? | 12-1 | 2007 | |
These days you can even buy a missile launcher. | Bugünlerde güdümlü füze bile alabiliyorsun. | 12-1 | 2007 | |
But can you tell me how that proves... | Peki ama söyler misiniz... | 12-1 | 2007 | |
...that the man who bought the knife also killed the father? | ...bu bıçağı alan kişinin aynı zamanda babayı da öldürdüğünü kanıtlar mı? | 12-1 | 2007 | |
May I? It doesn't prove that at all. You interrupted me before. | Ben de alabilir miyim? Bu bir şey ispat etmez tabii ki. Sözümü daha önce de kestin. | 12-1 | 2007 | |
I'm saying that the uniqueness of the knife was... | Benim söylemeye çalıştığım, savcılığın temel argümanının... | 12-1 | 2007 | |
...the prosecution's main argument. | ...bıçağın benzersizliği olmasıdır. | 12-1 | 2007 | |
But it turns out you can buy one easily. | Ancak gördüğünüz gibi hepimiz kolayca satın alabiliriz. | 12-1 | 2007 | |
So what? What does that mean? | Yani? Ne demek istiyorsun? | 12-1 | 2007 | |
It means the investigation wasn't very thorough so other facts are possible. | Demek istediğim, soruşturmanın titizlikle... | 12-1 | 2007 | |
The lawyer. The lawyer. He had nothing to say. He was an empty man! | Avukat. O avukat. Söyleyecek bir şeyi yoktu. O boş bir adamdı! | 12-1 | 2007 | |
He couldn't defend him. | Onu savunamadı. | 12-1 | 2007 | |
What...? What if... | Ne...? Peki ya kâtil... | 12-1 | 2007 | |
...the one who bought it is the killer? | ...bıçağı satın alan kişiyse? | 12-1 | 2007 | |
Oh, Jesus! | Aman tanrım! | 12-1 | 2007 | |
Buddy, why do you have cottage cheese for brains? | Ahbap, beyin yerine süzme peynir mi var sende? | 12-1 | 2007 | |
Someone bought it and killed him. | Birisi bıçağı aldı ve adamı öldürdü. | 12-1 | 2007 | |
Do you even understand what you're saying? | Ne dediğini anlamıyor musun? | 12-1 | 2007 | |
Five minutes ago you drew us a balance sheet. | Beş dakika önce bilançoyu çıkarttın bize. | 12-1 | 2007 | |
"He killed and robbed him". Who else had a reason... | "Onu öldürdü ve parasını aldı". Başka kimin bir nedeni olabilir ki... | 12-1 | 2007 | |
...to kill a major for his pension? | ...ikramiye yüzünden bir subayı öldürmek istesin? | 12-1 | 2007 | |
If I were you I'd listen to the comrade from the Transport Authority. | Yerinizde olsam yetkiyi devralan bu yoldaşa kulak verirdim. | 12-1 | 2007 | |
You know, your reasoning is somehow... | Anlarsınız ya, gösterdiğiniz sebepler öyle ya da böyle, biraz... | 12-1 | 2007 | |
Jewish. | "Yahudice." | 12-1 | 2007 | |
What, I should reason like the late Yasser Arafat? | Ne, bunak Yaser Arafat gibi mi nedenlerim olması lazım? | 12-1 | 2007 | |
All right. No, well... Wait a minute. Wait. | Anlaşıldı. Pekâlâ... Bir dakika bekle. Bekle. | 12-1 | 2007 | |
OK. So the working guy said something stupid. | Tamam. Bu işadamı saçma sapan bir şey söyledi. | 12-1 | 2007 | |
Why are you supporting him? You know, what he said wasn't stupid. | Neden onu savunuyorsun? Söylediği hiç de saçma değildi. | 12-1 | 2007 | |
See, that's a typical Jewish trick. | Görün işte, klasik bir Yahudi numarası. | 12-1 | 2007 |