Search
English Turkish Sentence Translations Page 2326
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I probably don't love him anymore. | Sanırım onu sevmiyorum artık. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| What's so special about him? | Onu bu kadar özel yapan ne? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Nothing... There's nothing special about him anymore. | Hiçbir şey... Pek bir özelliği yok aslında. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| But I am scared to leave him. | Ama onu bırakmaya korkuyorum. Neden acaba? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Who is it? | Kim o? Çamaşırhane hizmetlisi. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Hi, white shirt and trousers. | Merhaba, beyaz gömlek ve pantolonunuz. Teşekkür ederim. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| No, thank you. My boss would be furious. | Hayır, teşekkür ederim. Patronum kızar. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Nobuko, you're so smart. | Nobuko, çok akıllı kadınsın. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| You don't have kids. | Çocuk doğurmadın. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| It's not worth it. Kids are just bad news. | Buna değmez zaten. Çocuklar sadece başa bela olur. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I can't have any even if I wanted to. You know that. | İstesem bile çocuk doğuramam. Bunu biliyorsun. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| So you can't. I envy you. | Çocuk doğuramazsın. Seni kıskanıyorum. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| You should be thankful to God just for that. | Sırf bunun için bile Tanrı'ya şükretmelisin. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| That way you can sneak around without getting caught. Right? | Hem böylece yakalanmadan gizli saklı bir şeyler yapabilirsin, değil mi? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Hey, she's turned pale! | Baksana, beti benzi attı! | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| That's just ridiculous. | Gülünç laflar bunlar. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Oh? And you're always thinking decent thoughts? | Hep edepli şeyler mi düşünürsün sen? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Me, I just dream lousy fantasies every day. | Bense her gün kötü fanteziler hayal ederim. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Like some really nice guy coming out from nowhere, | Bir anda yakışıklı bir adam ortaya çıkıyor. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| holding me tight, making me go crazy. | Bana sımsıkı sarılıyor, beni çılgına çeviriyor. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Maybe I'll just seduce your husband. | Belki kocanı baştan çıkarırım. Bak bu eğlenceli bir değişiklik olur. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| No, he's no good. He can't get it up anymore. | Var ama onda iş yok. Kuşunu kaldıramıyor artık. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| What about you two? | Peki, sizde durumlar nasıl? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Us? We fit each other nicely. | Biz mi? Birbirimize çok uygunuz biz. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Fit each other?! | Birbirimize uygunuz? Buraya bunu konuşmaya mı geldin? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Yeah, we fit each other! | Evet, birbirimize çok uygunuz! | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| How peace dumb you two are. | Siz iki budala, ne kadar rahatsınız. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| They're talking about using nukes in Vietnam. | Vietnam'da nükleer silahların kullanılması hakkında konuşuyorlar. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Some people are still suffering from keloid | Bazı insanlar keloid yüzünden hâlâ acı çekiyor ve... | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| and still fighting for peace on top of that. | ...üstelik barış için hâlâ mücadele ediyorlar. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| And here, women like you, just laughing their brains out. | Burada ise sizin gibi kadınlar kahkahalarla gülüyor. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| No wonder no movement is successful. | Yapılan eylemlerin başarılı olmamasına şaşmamalı. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| What's so funny, you two? | İkinize bu kadar komik gelen ne? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Keloid. | Keloid. Keloid, çok komik ya. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| So you didn't go after all. | Yine mi gitmedin? Dershane bedava değil. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I've heard it a million times. | Bunu bir milyon kez duydum. Makoto. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| We'll become the laughing stock of the whole complex | Sınavda yine başarısız olursam tüm blokta alay konusu oluruz, değil mi? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Stop being a wise guy. | Ukalalık etme. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Don't worry. I'm doing what I should. | İçin rahat olsun. Yeterince ders çalışıyorum. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| What can you do without going to cram school? | Dershaneye gitmeden nasıl başarılı olabilirsin ki? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Mothers are hopeless. | Anneler hep umutsuz. Dershaneye gittiğin sürece onları mutlu edersin. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| There's no other place as humiliating as cram school. | Dershane kadar insanın gururunu kıran başka bir yer yok. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| No more wise cracks. Just make sure you pass your exams next year. | Artık dalga geçme. Gelecek yıl sınavları geçeceğinden emin ol. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| VIETNAM CRISIS INTENSIFIES | VİETNAM KRİZİ DERİNLEŞİYOR | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Vietnam, Vietnam, Vietnam. | Vietnam, Vietnam, Vietnam. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| How I wish I could go to Vietnam too. | Keşke ben de Vietnam'a gidebilsem. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Oh, it's you. What are you doing home? | Sensin demek. Evde ne yapıyorsun? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I drank a little too much last night. | Dün gece içkiyi biraz fazla kaçırdım. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Oh really? So that's why you're home so early. | Öyle mi? Demek bu yüzden eve erken geldin. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Being able to get away from this tiny hole. | Bu küçücük delikten kurtulacağın için. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| What, are you joking? It's the same tiny hole all over Japan. | Şaka mı yapıyorsun? Japonya'nın her yerinde evler aynı böyle. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Maybe I'll get a part time job while you're gone. | Belki sen yokken, yarım günlük bir iş bulurum. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| You're acting strange lately. Have I done something wrong? | Son zamanlarda garip davranıyorsun. Yanlış bir şey mi yaptım? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| What are you complaining about? You mean to say we can't survive without you working? | Ne şikayet ediyorsun? Sen çalışmazsan bizim geçinemeyeceğimizi mi söylüyorsun? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Or are you saying my salary is too low for decent living? | Yoksa rahat bir yaşam için maaşımın çok düşük olduğunu mu? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| That's hardly the case. My salary is better than the average union chief. | Zor bir durum. Maaşım normal bir sendika başkanından daha iyi. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| So, what could it be? No children? You know that's not my fault. | Başka ne olabilir? Çocuğun yok diye mi? Biliyorsun benim suçum değil. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Eh? | Söylesene? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Are you complaining that you have nothing to complain about? | Şikayet edebileceğin bir şey yokken şikayet mi ediyorsun? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I'm just jealous of you. | Sadece seni kıskanıyorum. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Coming home from work, acting like you can do anything you want. | İşten eve geliyorsun, istediğin her şeyi yapabilirmiş gibi davranıyorsun. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| That's how it's supposed to be, don't complain! | Öyle olması gerekiyor, şikayet etmesene! | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| If I have to come home to my wife in such a bad mood... | Evdeki karıma kötü bir ruh halimle gelirsem... | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| my health and sanity won't last. | ...sağlığım ve ruh sağlığım iyiye gidemez. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| So what are you here for? | Öyleyse burada ne işin var? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Never mind. Do as you want, I'm going. | Boş ver. İstediğini yap, ben gidiyorum. Güle güle. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Why did you lie to me like that? | Neden bana yalan söyledin? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I didn't lie. | Yalan söylemedim. Peki, niye ağlıyorsun? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I'm not crying. | Ağlamıyorum. Çok üzgünüm. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| It seemed like you knew all about men. | Erkekler hakkında çok şey biliyor gibiydin. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| This was going to happen someday anyway. | Nasıl olsa bir gün olacaktı. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Is this the Uchida residence? | Uchida'ların evi burası mı? Evet. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I came by to drop off this handbag. | Bu çantayı vermek için gelmiştim. Kimin çantası? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I think it's Asako's. | Asako'nun sanırım. Ablamın mı? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| She didn't mention anything about it last night. | Dün akşam bununla ilgili bir şey söylemedi. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I rode the same taxi back with her and she forgot it in the taxi. | Onunla aynı taksiye binmiştim, bunu takside unuttu. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Oh really? Are you her colleague? | Öyle mi? Onun iş arkadaşı mısın? Hayır. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I just came by to drop off this bag, so please let her know when she comes back. | Çantaya bırakmaya geldim, lütfen eve geldiğinde ona verin. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| We don't talk anymore. | Artık eskisi gibi konuşmuyoruz. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Yeah, not much. | Evet, pek konuşmuyoruz. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| How about with your husband? | Kocan nasıl? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Alright then. | Peki öyleyse. Gidecek misin? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Yeah. | Evet. Durma, gitmek istiyorsan git. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I'm all alone tonight. He's not coming back. | Bu gece yapayalnızım. Geri dönmeyecek. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Can't you? | Kalamaz mısın? Bu gece kalamaz mısın? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| What do you think will happen if we get stuck even deeper? | İçinden çıkılmaz bir hal alırsak ne olacağını sanıyorsun? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Please take me out of here. | Beni buradan çıkar lütfen. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Out from these four walls. | Bu dört duvarın dışına. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Out from this complex packed with people in every direction. | Bu apartman bloklarının dışında bir yığın insan yaşıyor. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Please? Take me out from here. | Ne olur, götür beni buradan. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Won't you? | Götürmeyecek misin? Tam olarak nereye gideceksin? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| It's just the same all over Japan. The same small room. | Japonya'nın her tarafı aynı. Aynı küçük odalar. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| What? What is it now? | Ne var? Ne oldu şimdi? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I feel we're over. | İlişkimizin bittiğini hissediyorum. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I... | Ben... Bir bebek istiyorum. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| I want to have a baby. | Bir çocuğum olsun istiyorum. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Listen. We're both victims, okay? | Beni dinle. İkimiz de kurbanız, tamam mı? | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Screwed by war, then deceived by the peace movement. | Savaşın kurbanı olduk, sonrasında barış denilerek kandırıldık. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| Victims like us have no choice but to live in solitude. | Bizim gibi kurbanların yalnızlık içinde yaşamaktan başka seçeneği yok. | Affairs Within Walls-1 | 1965 | |
| We were a mistake that was born through momentary passion. | Bir anlık zevk sonucunda yanlışlıkla doğan insanlarız biz. | Affairs Within Walls-1 | 1965 |