Search
English Turkish Sentence Translations Page 893
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I may send him your love during next contact. | Yeniden bağlantı kurulduğunda ona sevgilerinizi iletirim. | 72 metra-1 | 2004 | |
| There is no need to do this. | Buna gerek yok. | 72 metra-1 | 2004 | |
| It's not me, it's the baby who gets nervous. | Ben değil, bebek gergin. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I see... | Anlıyorum... | 72 metra-1 | 2004 | |
| Now you've a sin on your soul. | Vicdan azabı çekeceksin. | 72 metra-1 | 2004 | |
| You wanted me to tell her the truth? | Ona doğruyu söylememi mi isterdin? | 72 metra-1 | 2004 | |
| Wait a second. | Dur bir dakika. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I know where to look for them. | Onları nerede arayacağımızı biliyorum. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Have you sent our coordinates to the HQ? | Koordinatlarımızı merkeze bildirdiniz mi? | 72 metra-1 | 2004 | |
| The emergency buoy has been torn away by the storm. | Acil durum şamandırası patlamada parçalandı. | 72 metra-1 | 2004 | |
| We can't radio them from underwater. | Suyun altından onlarla telsiz teması da kuramayız. | 72 metra-1 | 2004 | |
| We have to surface. Or at least to near the surface. | Yüzeye çıkmak zorundayız. Ya da en azından yaklaşmalıyız. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Which we can't do. We can only... knock. | Ama yapamıyoruz. Sadece.. darbe sesi yolluyoruz. | 72 metra-1 | 2004 | |
| But we have to do something! | Fakat birşeyler yapmak zorundayız! | 72 metra-1 | 2004 | |
| Do I irritate you? | Seni sinirlendiriyor muyum? | 72 metra-1 | 2004 | |
| Me? No. | Beni mi? Hayır. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Thanks. Because even taxi drivers | Teşekkürler. Çünkü taksi şöförleri bile... | 72 metra-1 | 2004 | |
| stop talking to me after a while. | bir süre sonra benimle konuşmayı keserler. | 72 metra-1 | 2004 | |
| May I? Why not. | Alabilir miyim? Neden olmasın. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Don't be too gluttonous. Yes. | Çok obur olma. Olur. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Tomorrow we'll be leaving through torpedo sections. | Yarın torpido bölümünden dışarı çıkacağız. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Tomorrow? Tomorrow. | Yarın mı? Yarın. | 72 metra-1 | 2004 | |
| We'll be using moustings. Moussings, you shitty scholar! | İlmikleri kullanacağız. İlmek, seni alim bozuntusu. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Treat yourself, Captain. | Kendinize hakim olun, Yüzbaşı. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Comrade Commander, may I? | Komutan yoldaş izin verir misiniz? | 72 metra-1 | 2004 | |
| I have known Yanychar since military school. | Yanychar'ı askeri okul yıllarından beri tanırım. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Speak to the point. | Sadede gel. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I am sure: Despite his mischief | Eminim ki bütün haşarılığına rağmen, | 72 metra-1 | 2004 | |
| he would never leave the assigned area... | ...görev bölgesini asla terk etmez. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Evidently the submarine was moved away by underwater currents. | Sualtı akımları nedeniyle denizaltının uzaklaştığı açık. | 72 metra-1 | 2004 | |
| He should be somewhere here. | Buralarda bir yerlerde olmalı. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Are you sure? Yes. | Emin misin? Evet. | 72 metra-1 | 2004 | |
| 72 meters. Not far away from home. | 72 metre. Evden pek uzak değil. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Comrade commander, | Yoldaş komutan, | 72 metra-1 | 2004 | |
| there are 12 breathers, and we are 13. | 12 tane basınç elbisesi var, biz ise 13 kişiyiz. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Does it mean that someone stays behind? | Bir kişi kalacak anlamına mı geliyor bu? | 72 metra-1 | 2004 | |
| I even know who stays behind. | Kim kalacak ben de bilmiyorum. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Everybody rests. Wake up time at six a.m. | Herkes dinlensin. Kalkma saati sabah altı. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Who is to be the thirteenth one? | Onüçüncü kim olacak? | 72 metra-1 | 2004 | |
| Haven't yet decided. Let it be me. | Henüz karar vermedim. Bırak ben olayım. | 72 metra-1 | 2004 | |
| It all happened because of me. | Bütün bunlar benim yüzümden oldu. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Not because of me personally, because of this watch. | Bizzat benim yüzümden değil, bu saat yüzünden. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Your granddad gave it to you before his death: | Ölümünden önce büyükbaban onu sana vermişti. | 72 metra-1 | 2004 | |
| You said you wanted to become a submariner. | Denizlatıcı olmak istediğini ona söylemiştin. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I've heard this story. Not exactly. | Bu hikayeyi duymuştum. Tam öyle değil. | 72 metra-1 | 2004 | |
| When I told him I wanted to be a submariner, | Ona denizaltıcı olmak istediğimi söylediğimde, | 72 metra-1 | 2004 | |
| he said: 'No way! | "kesinlikle olmaz!" demişti, | 72 metra-1 | 2004 | |
| 'And no watch for you! ' | "ve sana saat filan yok!" | 72 metra-1 | 2004 | |
| And he died after that. He was a very obnoxious person. | Sonra da öldü. Oldukça uğursuz bir adamadı. | 72 metra-1 | 2004 | |
| He did not like submariners? He hated them. | Denizlatıcıları sevmez miydi? Onlardan nefret ederdi. | 72 metra-1 | 2004 | |
| His girlfriend had walked out on him with a submariner. | Sevgilisi onu bir denizaltıcı için terk etmiş. | 72 metra-1 | 2004 | |
| So when he was lying in the coffin, I just... | Yani tabutta öyle yatarken, ben... | 72 metra-1 | 2004 | |
| Lifted the watch? He did not need it anyway. | Saati mi yürüttün? Artık ona ihtiyacı yoktu. | 72 metra-1 | 2004 | |
| He was dead already! | Zaten ölmüştü. | 72 metra-1 | 2004 | |
| What a man! You're still full of surprises. | Ne adamsın! Hala sürprizlerle dolusun. | 72 metra-1 | 2004 | |
| So it is all because of me. | Yani hepsi benim yüzümden. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Why? Can't you see? | Niçin? Görmüyor musun? | 72 metra-1 | 2004 | |
| My granddad went to war in this area, | Büyükbabam bu bölgede savaştı, | 72 metra-1 | 2004 | |
| he set mines. So it was his mine! | buralara mayın döşedi. Yani onun mayınıydı! | 72 metra-1 | 2004 | |
| His mine? He has taken revenge on me! | Onun mayını mı? Benden intikam alıyor! | 72 metra-1 | 2004 | |
| Because of the watch! Now is it clear? | Saat yüzünden! Anlatabildim mi? | 72 metra-1 | 2004 | |
| Yes. Go to sleep. | Evet. Git ve uyu. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Chernenko, what kind of a song do you sing | Chernenko, korktuğun zaman | 72 metra-1 | 2004 | |
| when you feel afraid? | hangi şarkıyı söylüyorsun? | 72 metra-1 | 2004 | |
| My mother's. | Annemin şarkısını. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Sing it now. | Şimdi söylesene. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I can't go to sleep. | Uyuyamıyorum. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Will you? Oh, no. | Söyleyecek misin? Oh, hayır. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Don't be too proud... | O kadar gururlu olma. | 72 metra-1 | 2004 | |
| See, you have a mother. You said you were lonely. | Bak bir annen varmış. Yalnız olduğunu söylemiştin oysa. | 72 metra-1 | 2004 | |
| My mother is dead. | Annem öldü. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I am sorry. | Üzgünüm. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Comrade commander! | Komutan yoldaş! | 72 metra-1 | 2004 | |
| Tell us some story. You have a way of telling funny stories. | Bize bir hikaye anlatın. Sizde bir sürü komik hikaye var. | 72 metra-1 | 2004 | |
| A screamer, eh. Just the right time for funny stories. | Tam da komik hikaye zamanı. | 72 metra-1 | 2004 | |
| OK, you deserve it. | Pekala, bunu hak ettin. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I'll tell you a fairy tale. | Size bir peri hikayesi anlatacağım. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Not about a cockerel, but about a cow. | Yavru bir horoz hakıkında değil, bir inek hakkında. | 72 metra-1 | 2004 | |
| This was not long ago, but long ago, it seems. | Çok uzun olmasa da yine de uzun zaman önceydi. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Our army seemed to be almost done for. | Bizim ordunun neredeyse işi bitik görünüyordu. | 72 metra-1 | 2004 | |
| And it still seems almost done for. | Hala da öyle ya. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Some army: People were afraid to wear uniforms. | Bazı ordularda, maalesef üniforma giyenler, | 72 metra-1 | 2004 | |
| They'd steal and trade everything, | her şeyi aşırabilir ve satabilirler, | 72 metra-1 | 2004 | |
| from old underwear to secret torpedoes, | eksi iç çamaşırlarından tut gizli torpilleri bile, | 72 metra-1 | 2004 | |
| at the same price, mind you. | aynı fiyata okutabilirler. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Officers became bandits, bankers, politicians. | Subaylar haydut, banker veya politikacı haline gelmişlerdi. | 72 metra-1 | 2004 | |
| But only two or three persons had left Gena... | Fakat sadece iki üç kişi Gena'dan ayrılmıştı... | 72 metra-1 | 2004 | |
| So to survive through the winter | Kış boyunca ayakta kalabilmek için... | 72 metra-1 | 2004 | |
| we went to a collective farm to dig some potatoes. | ...bir kolhoza patates toplamaya gittik. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Comrade commander, they've brought empty sacks. | Yoldaş komutan, boş çuvalları getirmişler. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I say, empty sacks... | Boş çuvalları diyorum... | 72 metra-1 | 2004 | |
| I and Gena doubled in at an old lady's. | Ben ve Gena yaşlı bir hanımın yanında kalıyorduk. | 72 metra-1 | 2004 | |
| And her cow was even older, | İneği de o kadar yaşlıydı ki | 72 metra-1 | 2004 | |
| nobody milked it for a hundred years, | ...yüz yıldır filan süt verdiği yoktu. | 72 metra-1 | 2004 | |
| so the old lady decided to have it slaughtered. | Böylece yaşlı kadın onu boğazlamaya karar verdi. | 72 metra-1 | 2004 | |
| Somehow our citizens are convinced | Her nasılsa bizim vatandaşlar Rus denizcilerin | 72 metra-1 | 2004 | |
| that a Russian mariner | herkesi boğazlayabileceğine inanmışlardır, | 72 metra-1 | 2004 | |
| may slaughter anybody, even a cow. | ...bir ineği bile. | 72 metra-1 | 2004 | |
| I'll fry some liver for you | Sana ciğer kavuracağım, ve biftek pişireceğim. | 72 metra-1 | 2004 | |
| and make steaks. Only slaughter my beloved cow, pretty please. | Sadece sevgili ineğimi kesiver, lütfen. | 72 metra-1 | 2004 |